Yazarımız Ahmet Tulgar gideli 1 yıl oldu: Birini diğerine tercih etmedim, edemedim
6 mins read

Yazarımız Ahmet Tulgar gideli 1 yıl oldu: Birini diğerine tercih etmedim, edemedim

Ona veda etmemizden iki hafta önce “Acısız, kolay bir ölüm istiyorum. Ama şimdi ölmek istemiyorum, çünkü Yoldaş çok küçük, onu yalnız bırakmak istemiyorum, ondan önce ölmek istemiyorum” demişti Ahmet Tulgar, editörümüz Beyhan Sunal’a. Köpeği ‘Yoldaş’, yoldaşları, dostları, okurları yalnız kaldı ve Ahmet Tulgar geçen yıl aramızdan ayrıldı.

“Yağmurlu ve soğuk günün keyfi…” Ahmet Tulgar ve Yoldaş

Gazete Duvar’daki ilk yazısında “Gazetecilikle edebiyatçılığı eş zamanlı ya da art zamanlı yapan yazarlara kendimi yakın hissederim. Benim durumum da budur çünkü. Ben birini diğerine tercih etmedim, edemedim” diye yazmıştı. Hayatının 35 yılını gazeteci ve yazar olarak geçirdi.

26 Nisan 1959’da İstanbul’da dünyaya gelen Ahmet Tulgar, Sankt Georg Avusturya Lisesi’ni bitirdikten sonra Viyana Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi, Boğaziçi Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı okudu.

‘CEZAEVİNDE O ANI HİÇ UNUTAMIYORUM’

“1987, Bolu Gerede Cezaevi, Suç: Yayın yoluyla komünizm propagandası, 4’ncü yıl.” (Ahmet Tulgar’ın Instagram sayfasından alınmıştır.)

25 yaşında ‘yayın yoluyla komünizm propagandası ve orduya hakaretten’ aldığı ceza nedeniyle cezaevine girdi. 1984-87 yılları arasında cezaevinde kaldı.

“Üç buçuk yıl Metris’te askeri cezaevinde kaldım, sonra Bolu Gerede cezaevine geçtim” diye anlatıyor o yılları Roll dergisinin Aralık 2007 sayısındaki söyleşide. Ama söyleşinin nedeni cezaevi yılları değil. Tulgar’ın, konserlerini en önden izlemek için sabah 8’de sıraya girdiği Bruce Springsteen hayranlığı…

“Ben 1987’ye kadar dört sene yattım, o dönem hiç Bruce Springsteen dinleyemedim, ama şarkılarını hep içimden söyledim… Yayın yoluyla komünizm propagandası ve orduya hakaretten ceza almıştım. Üç buçuk yıl Metris’te askeri cezaevinde kaldım, sonra Bolu Gerede cezaevine geçtim. Gerede’de televizyon vardı. Bir gün onu ‘We Are The World’ klibinde gördüm, o anı hiç unutamıyorum. Tahliye olduğumda annem ve annemin bir arkadaşı geldi beni almaya. Bu anne meselesi Türkiye’de, belki de tüm dünyada sosyalist harekette çok önemlidir. Neyse, eve geldik ve anahtarın olmadığını anladık: Annem heyecandan içeride unutmuş, eve giremiyoruz! Tek derdim eve girip Bruce Springsteen dinlemek! Sonra bekledik, babam geldi, kapıyı açtı, ben babama sarılmayı unuttum, direkt Bruce Springsteen kaseti koydum.”

BASINDA 35 YIL

1987’de Sabah Dergi Grubu’nda gazeteciliğe başladı. Güneş, Nokta, Milliyet, Akşam, Vatan, Birgün ve Cumhuriyet’te muhabir, yazar, yönetici olarak çalıştı.

Uzun yıllar çalıştığı Milliyet gazetesinde yaptığı söyleşilerle dikkat çekti. 2004’ten 2010’a kadar Birgün gazetesinde yazdı, yazı işleri müdürlüğü ve yayın danışmanlığı yaptı.

Evrensel, Radikal, Birikim, Tiroj, T24 Pazar gibi yayınlarda yazıları yayımlanan Tulgar, son olarak söyleşi, portre ve köşe yazılarıyla Gazete Duvar’daydı.

“Yayınevinden gelen her kitabım için bir toplu fotoğraf çekerim. Benim hayatım da böyle sürüyor. Sürdüğü kadar…”

İLK KİTABI 1989’DA YAYIMLANDI

Makale ve denemeleri Şehrin Surlarındalar (1992), Tam Yakalandığımız Yerden (2004), Ne Olmuş Yani? Korsan Yazılar (2005), Ben Onlardan Biriyim (2007), Diller Çehreler Barış (2010), Henüz Zaman Var (2013), Bakışın Ritmi (2020); söyleşileri Mahallede Herkes Kahramandır (2004) adlı kitaplarda toplandı.

Evsiz Ülke Hikâyeleri (1989), Birbirimize (2009), Duygusal Anatomi (2015), Trajik Nüans (2016), Bakmadığınız Bir Yer Kalmıştı (2018) adlı beş öykü kitabı, Volkan’ın Romanı (2006), Çocuklar ve Canavarları (2012) adlı iki romanı yayımlandı.

Öykü ve makaleleri, Almanca, İngilizce, Fransızca, Ermenice olarak çeşitli yayın ve derlemelerde yer aldı. Volkan’ın Romanı, 2013’te Makedonya’da Romani i Vollkanit adıyla Arnavutça olarak yayımlandı.

‘EDEBİYATA SIĞINDIM, BÖYLE AYAKTA KALDIM’

2018’de çıkan öykü kitabı Bakmadığınız Bir Yer Kalmıştı için bir araya geldiği Nida Dinçtürk’e, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden birini yaşadığını belirterek edebiyata sığındığını şu sözlerle anlattı:

“Bu dönemde edebiyat benim için sadece ve sadece yaptığım, hayatta en sevdiğim iş, varoluş sebebim olmanın dışında, neredeyse bir şifa olmaya başladı. Oraya sığındım. Hatta Duygusal Anatomi’nin girişinde ‘Türkiye’den Türkçeye sığınmış biriyim ben’ yazmıştım. Hep bunu söylüyorum. Böyle ayakta kaldığımı düşünüyorum. Yazdıkça, yeni bir şeyler ortaya koydukça korkum, üzüntüm daha azalıyor. Var olabiliyorum hala.”

‘1980 SONRASI HAYATLARIMIZIN BİR VAKANÜVİSİ OLDU’

PEN Yazarlar Derneği, Tulgar’ın vefatının ardından kitaplarını ayın kitabı seçtiğini duyurduğu metinde şu ifadeleri kullandı:

“Ahmet Tulgar’la gelen ne çok şey var. Bazı sorunları hiç konuşulmadığı günlerde düşünmek ve yazmak gibi. Başka mahalleler, başka yaşamlar, başka bir gökyüzü. O hem yazarın nerede, kimlerin yanında durduğunu gösterdi hem de bunu olabilecek en özenli, duyarlı biçimde ve edebiyat zevkini de önceleyerek yazdı. 1980 sonrası hayatlarımızın bir vakanüvisi oldu adeta. Hiçbirini kaçırmadı, gözünü kapatmadı ve çoğu kez de anında kağıda ve kayda geçirdi.

Evsiz Ülke Hikayeleri’yle (1989) yazısının ve kendisinin safını ve saflığını ifade etmişti, Volkan’ın Romanı’nda cesur bir dil ve bakışla ötekileştirmeye karşı durdu, Bakışın Ritmi’yle yetkin bir gözlemin ürünü olan portreleri ortaya koydu, Arzunun Serbest Dolaşımı’yla da ne anlatırsa anlatsın edebiyatın lezzeti olduğunu duyurdu.” (KÜLTÜR SANAT SERVİSİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir