Beşar Esad: Göz doktorluğundan, kazayla Suriye liderliğine
“`html
Bir zamanlar Londra’da göz doktoru olarak eğitim alan Beşar Esad, şu anki yönetimi sırasında Suriye’de on yıldan uzun süren çatışmalarda kanlı bir lider haline dönüştü.
Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın hayatında önemli değişimlere yol açan birçok an bulunuyor. Ancak bunların belki de en kritik olanı, kendi ülkesinden binlerce kilometre uzakta yaşanan bir trafik kazasıydı.
Beşar Esad, başlangıçta babasının halef olarak yetiştirilmemişti. Suriye Cumhurbaşkanlığına giden yol, ağabeyi Basil’in 1994’te Şam yakınlarında geçirdiği bir trafik kazasında hayatını kaybetmesiyle açıldı. Esad, o dönemde Londra’da göz hastalıkları üzerine eğitim alıyordu.
Basil’in kaybıyla aile, küçük kardeşleri Beşar’ı Suriye’de yönetim için hazırlamak üzere planlar yapmaya başladı. Sonrasında Beşar, milyonlarca insanın evini terk etmesine ve yüz binlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olan bir iç savaş sürecinde liderlik yaptı.
Peki, nasıl oldu da Beşar Esad, tıp alanından savaş suçlarıyla suçlanan bir otoriter lider pozisyonuna yükseldi?
Babasının Mirası
Beşar Esad, 1965 yılında Hafız Esad ve Anisa Makluf’un oğlu olarak dünyaya geldi.
Bu dönemde, Suriye, Orta Doğu’daki birçok ulusun içinde bulunduğu siyasi değişim rüzgarından etkileniyordu. Arap milliyetçiliği, bölgedeki çoğu ülkede siyaseti şekillendiren bir güçtü ve Suriye de bu durumdan muaf değildi.
Baas Partisi, Mısır ve Suriye arasındaki kısa süreli birleşmenin ardından iktidara geldi ve Arap milliyetçiliğini yaymaya başladı. O dönemde birçok Arap ülkesi gibi Suriye de demokratik bir yapıdan yoksundu ve çok partili seçimler yapılmıyordu.
Esad ailesinin mensubu olduğu Alevi topluluğu, Suriye’de ciddi dezavantajlar yaşadı ve bu zorluklar sonucu birçok Alevi, Suriye Ordusuna katılma kararı aldı. Hafız Esad, bir subay olarak Baas Partisi’ne sıkı destek vererek siyasi kariyerine başladı ve 1966’da Savunma Bakanı oldu.
Hafız Esad, iktidarını pekiştirdikten sonra 1971 yılında Suriye Cumhurbaşkanı olarak göreve başladı ve 2000 yılındaki ölümüne kadar bu unvanı korudu. Bu süre zarfında, Suriye bir dizi askeri darbenin yaşandığı bir dönemde bağımsızlık mücadelesi vermekteydi.
Hafız Esad, ülkeyi demir bir disiplinle yönetti; muhalefeti bastırdı ve demokratik seçimleri reddetti. Ancak dış politikada daha pragmatik bir yaklaşım benimsedi. Sovyetler Birliği ile stratejik bir ittifak kurarken, 1991’deki Körfez Savaşı’nda ABD öncülüğündeki koalisyona katılmayı tercih etti.
Tıp Eğitimi ve Londra Yılları
Esad, askeri ve siyasi alandan uzaklaşarak tıp alanında kariyer yapmaya karar verdi.
Şam Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra, 1992 yılında Londra’da Western Göz Hastanesi’nde göz hastalıkları üzerine uzmanlık eğitimine başladı.
2018 yılına ait BBC belgeseli “Tehlikeli Bir Hanedan: Esadlar” Beşar’ın Londra’da yaşamaktan zevk aldığını ve Phil Collins gibi Batılı sanatçıları beğendiğini ortaya koydu.
Beşar, o zamanlar King College’de bilgisayar mühendisliği okuyan Esma el Akhras ile burada tanıştı ve çok geçmeden evlenmeye karar verdiler. Esma, yüksek lisans için Harvard’a kabul edildi. Ancak, Beşar’ın hayatı büyük bir değişim sürecine girmek üzereydi.
Hafız Esad’ın ikinci oğlu olan Beşar, uzun süre ağabeyi Basil’in gölgesinde kaldı. Basil’in Ocak 1994’te yaşadığı trajik ölüm, Beşar’ın hayatının seyrini tamamen değiştirdi. Kısa sürede Londra’dan geri döndü ve Suriye’nin gelecekteki lideri olması için hazırlık yapmaya başlandı.
Beşar, askeri kadroya katıldı ve iktidar için imajını oluşturmaya başladı.
Değişim Rüzgarları
Haziran 2000’de babası Hafız Esad’ın ölümünün ardından 34 yaşındaki Beşar, Suriye anayasasında yapılan bir değişiklikle Cumhurbaşkanı oldu.
Beşar, 2000 yazında Cumhurbaşkanı olarak yemin ettiği sırada “şeffaflık, demokrasi, kalkınma” gibi ifadeleri sıkça kullanıyordu.
Cumhurbaşkanı olduktan kısa süre sonra Esma Akhras ile evlendi ve üç çocukları oldu.
Başlangıçta Beşar Esad’ın siyasi reform ve medya özgürlüğü yönünde attığı adımlar, birçok Suriyeli için umut vadetti. Esad’ın yönetim tarzı ve Esma’nın Batılı eğitim geçmişi yeni bir dönemin habercisi olarak değerlendirildi.
O dönemde Suriye’de “Şam Baharı” olarak adlandırılan bir demokratik tartışma ortamı oluştu. Ancak, 2001 yılı itibarıyla güvenlik güçleri muhaliflere karşı sert tedbirler aldı ve tutuklamalar başladı.
Hükümet, özel sektörü destekleyen sınırlı ekonomik reformlar gerçekleştirdi. Beşar’ın yönetimi sırasında kuzeni Rami Makluf’un ekonomik gücü de hızla arttı ve büyük bir iş imparatorluğu kurdu.
Irak ve Lübnan ile İlişkiler
2003’te Irak Savaşı, Esad’ın Batılı yöneticilerle olan ilişkisini negatif yönde etkiledi. Türkiye’nin ABD öncülüğündeki Irak işgaline karşı olan tavrı, bir kaygı olarak değerlendirildi.
Aralık 2003’te, ABD, Suriye’ye çeşitli gerekçelerle ambargo uygulamaya başladı. Bu durumun sebepleri arasında, Irak ile olan ilişkilerin yanı sıra Suriye’nin Lübnan’daki etkisi de vardı.
Şubat 2005’te, eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin suikasta uğraması, El Hariri’yi Suriye ile doğrudan ilişkilendiren suçlamaları beraberinde getirdi ve uluslararası baskıları artırdı. Bunun sonucunda Suriye’nin Lübnan’daki 30 yıllık askeri varlığı sona erdi.
Suçlamalara karşın, Beşar Esad ve Lübnan’daki müttefiki Hizbullah, Hariri suikastiyle ilgili iddiaları reddetti. Ancak 2020 yılında özel bir uluslararası mahkeme, bu suçlamalarla ilgili bir Hizbullah üyesini mahkum etti.
‘Arap Baharı’ ve Sonrası
Beşar Esad’ın iktidarının ilk on yılında Suriye-Iran ilişkileri güçlendi, ancak bu durum daha sonra değişim göstermeye başladı. Suudi Arabistan, genç lider Beşar’a başlangıçta destek verirken, zamanla ilişkiler inişli çıkışlı bir hâl aldı.
Beşar Esad, genel anlamda dış politikada babasının izinden giderek askeri çatışmalardan uzak durmaya çalıştı ve temkinli manevralar yaptı.
İlk on yıldan sonra, muhalif sesler bastırılmaya devam edecek şekilde Esad’ın yönetimi otoriter bir yapıda kalmaya devam etti.
2010’un Aralık ayında, Esma Esad Vogue dergisine verdiği bir röportajda evlerinin demokratik bir şekilde yönetildiğini ifade etti. Bu sırada, Tunus’taki bir seyyar satıcının kendini yakması, üst düzey yöneticinin devrilmesini başlatan halk ayaklanmalarına sebep oldu.
Tunus’taki ayaklanma, Arap dünyasında isyan hareketlerine ilham verdi ve bu durum Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn ve Suriye’ye dalga dalga yayıldı.
Mart 2011’de, “Çölde Bir Gül” başlıklı bir makalede Suriye, “bombalı saldırılardan uzak bir ülke” olarak tanımlanıyordu. Ancak, bu olumlu imaj kısa süre içinde değişmeye başladı.
Mart ortasında, Şam’da yapılan bir gösteriyle başlayan olaylar, Dera’da çocukların Esad karşıtı sloganlar yazması ile devam etti ve hızlı bir şekilde büyüyen bir protesto dalgasına dönüştü.
Esad, halkına iki hafta sonra bir konuşma yaptı ve “Suriye’ye yönelik bir komplonun olduğunu” belirtirken aynı zamanda halkın ihtiyaçlarının yeterince karşılanmadığını kabul etti.
Dera’daki güvenlik güçlerinin göstericilere ateş açması, protestoları daha da alevlendirdi ve çok sayıda şehirde Esad’a istifa çağrıları yükselmeye başladı. Eylemler, dış güçlerden kaynaklı “sabotajcılar” ile ilişkilendirildi.
Zamanla, çatışma hükümet güçleri ile silahlı muhalefet arasında bir savaşa dönüştü.
Uluslararası Müdahale ve Savaş Suçları
Çatışmalar ilerledikçe, uluslararası müdahale artarken, BM verilerine göre ölü ve yaralı sayısı on binlerce insanı aşarak yüz binlere ulaştı.
Rusya ve İran, Esad’a destek vererek müdahalelerde bulunurken, Türkiye ve Körfez ülkeleri, muhalefet gruplarına yardımda bulundular.
Başlangıçta herkesin birbirinden demokrasi ve özgürlük talep ettiği Esad karşıtı gösterilerde, ardından mezhepçilik ön plana çıkmaya başladı. Bazı muhalif gruplar, hükümetin Alevi azınlığı, Sünni çoğunluk üzerinde korumakla suçladı.
Bölgesel müdahaleler, mezhepsel farklılıkları daha da derinleştirerek Suriye’deki durumu karmaşık hale getirdi. İslami gruplar Alevi nüfusa karşı sert bir tutum sergilerken, İran’ın desteklediği Şii milisler Esad yönetimine bağlılıklarını sürdürdü.
Komşu Irak’ta IŞİD’in yükselişi, Suriye’de de çatışmaların etkisiyle ilerledi. Örgüt, Suriye’nin doğusunda Rakka’yı başkent ilan etti.
Ağustos 2013’te, Şam yakınlarındaki Doğu Guta’da muhaliflerin denetiminde bulunan bölgede kimyasal saldırı gerçekleştirildi ve birçok insan hayatını kaybetti.
Batılı ülkeler ve Suriyeli muhalif gruplar, bu saldırılardan Esad yönetimini sorumlu tutarken, Esad yönetimi iddiaları reddetti. Ancak, uluslararası baskılar sonucunda kimyasal silahlarına ilişkin imha talebine uydu.
Fakat bu durum, Suriye’deki katliamları durdurmadı. BM’nin raporları, savaşa katılan tüm tarafları, savaş suçları işlemekle suçladı.
2015 yılında Suriye’nin önemli bir kısmını kaybeden Esad yönetimi, çöküş tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Ancak, Rusya’nın askeri müdahalesi durumu tersine çevirerek Esad’a stratejik avantaj sağladı.
Gazze Savaşı ve Sonrası
2018-2020 yılları arasında, bölgesel ve uluslararası anlaşmalar, Esad hükümetinin Suriye’nin büyük bir kısmını kontrol etmesine olanak sağlarken, İslamcı ve Kürt milisler doğuda güçlerini sürdürdü.
Bu anlaşmalar, Esad’nın konumunu güçlendirdi ve Arap diplomasi sahnesinde yeniden aktif bir rol üstlenmesini sağladı. 2023’te Suriye, Arap Birliği’ne tekrar katıldı ve Arap ülkeleri, Şam’da büyükelçiliklerini yeniden açtı.
Suriye’deki kötü ekonomik duruma rağmen, Esad’ın iktidarı, en büyük tehditleri savuşturur gibi görünüyordu.
Ancak, Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e yönelik beklenmedik saldırısı, Gazze’deki çatışmaların etkilerini hızla Lübnan’a, özellikle Esad’ın müttefiki Hizbullah’a taşıdı.
Hizbullah, bu süreçte büyük kayıplar verdi ve bunların arasında örgütün lideri Hasan Nasrallah da bulunuyordu.
Şiddet olaylarının ardından, muhalif güçler Halep’i ele geçirmek üzere hızlı bir saldırı gerçekleştirdiler ve diğer bölgelerde de kontrol sağladılar.
Başlıca destekçileri olan İran ve Rusya, son gelişmeler karşısında yardımda acele etmezken, Esad’ın konumu ciddi bir riskle karşılaştı. 27 Kasım’da başlayan muhalif saldırıları, Suriye’den gelen haberlere göre başkent Şam’ın ele geçirilmesi ve Beşar Esad’ın bir uçakla ülkeden kaçmasıyla sonuçlandı.
“`